Mevlevi İle Bektaşinin Farkı
Günün birinde yolu bir dergâha düşen kendi halindeki adam, dergâhta, bir Mevlevî ile bir Bektaşî'nin oturmuş sohbet ettiklerini görünce dayanamaz ve yanlarına yaklaşır. Kendini tanıtır ve dergâhı merak ettiğini, nasıl zikir edildiğini izlemek için geldiğini söyler. Mevlevî ve Bektaşî erenleri başlarlar adama çeşitli nasihatlerde bulunmaya, her biri kendi yolunu mümkün olan en tatlı dille anlatmaya çalışırlar.
...DEVAMI
köyün birinde kuraklıktan herkes dert yanıyormuş. toplanıp yağmur duasına gitmişler, lakin bir tek bulut bile gelmemiş. bir gün köydeki bektaşinin de onlarla birlikte gelmesini istemişler. bektaşi kabul etmiş. yağmur duasundan sonra şakır şakır yağmur yağmış. "nasıl yaptın?" diye sormuş köylünün biri. bektaşi adama bakmış ve şöyle demiş: bu günlerde yukarıdakiyle aramız kötü. yağdırma dedim o da yağdırdı.
Dönmek
Efendim fıkra bu ya, bir Mevlevî ile bir Bektaşî beraberce yolda gidiyorlarmış. Bir ara Mevlevî, "Biz Allah der, döneriz!" demiş. Sözü Bektaşî alıp, "Biz Allah der, dönmeyiz!" cevabını vermiş. İkisi de doğru söylemiş. Bütün gök cisimleri, ayrıca elektronlar, nötronlar, kısacası her mevcut Allah diyerek dönüp dolaşıyor. Bu mübarek kelimeyi vird-i zeban eden her kim olursa olsun, Hak yolundan, istikamet mesleğinden, verdiği sözden bir daha asla dönmüyor.
Mevlana & Bektaşi'nin hikayesi Bir adam kötü yoldan para kazanip bununla kendisine bir inek alır. Neden sonra, yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi bir şey yapmış olmak için bunu Hacı Bektas Veli ‘nin dergâhına kurban olarak bağışlamak ister. O zamanlar dergâhlar ayni zamanda aşevi işlevi görüyordu. Durumu Hacı Bektas Veli ‘ye anlatır ve Hacı Bektas Veli - ‘ helal değildir ‘ diye bu kurbanı geri çevirir...
bektaşi yıllar sonra çocukluk arkadaşıyla karşılaşır yolda. arkadaşı hayli yükselmiş, paraya ve üne kavuşmuştur aradan geçen zaman zarfında. başkalarınca takdir edilmeye can, edindiği payelere demir atanlarda görülegelen ego şişkinliğinden muzdariptir farkında olmadan. hep kendinden bahseder. sündüre sündüre anlatır geçmişteki başarılarını ve gelecekle ilgili parıltılı planlarını.
köyün birinde kuraklıktan herkes dert yanıyormuş. toplanıp yağmur duasına gitmişler, lakin bir tek bulut bile gelmemiş. bir gün köydeki bektaşinin de onlarla birlikte gelmesini istemişler. bektaşi kabul etmiş. yağmur duasundan sonra şakır şakır yağmur yağmış. "nasıl yaptın?" diye sormuş köylünün biri. bektaşi adama bakmış ve şöyle demiş: bu günlerde yukarıdakiyle aramız kötü. yağdırma dedim o da yağdırdı.
Allah'ın Merhameti
bir gün bektaşiye sormuşlar:
- baba erenler, niçin oruç tutmazsınız?
- vallahi tutmak isterim ama halim mecalim yok.
- iftara çağırsalar gider misin?
- aaa... doğrusu ne yapar eder giderim.
- baba erenler, niçin oruç tutmazsınız?
- vallahi tutmak isterim ama halim mecalim yok.
- iftara çağırsalar gider misin?
- aaa... doğrusu ne yapar eder giderim.
bir gün fakir bir bektaşi yolun kenarına oturmuş beklemekteymiş. yoldan geçen varsılda acımış bizim bektaşiye; çıkarmış yüz lira vermiş. bizim bektaşi bir sevinmiş bir sevinmiş. varsıl da bir iki adım attıktan sonra tekrar bektaşiye dönerek:
-sen şimdi bu parayla gider meyhanede içersin de mi?, demiş.
bizim bektaşi de varsıla dönüp:
-e yüz lirayla hacca gidecek değiliz ya, demiş.
-sen şimdi bu parayla gider meyhanede içersin de mi?, demiş.
bizim bektaşi de varsıla dönüp:
-e yüz lirayla hacca gidecek değiliz ya, demiş.
bektaşi cuma'ya gitmiş. camide hoca boyuna nutuk atmakta, şarap içenlere verip veriştirmekteymiş:
"sarap içenler öbür tarafta her türlü cezayi görecek. şarap içmeyenler ise her türlü sefayi sürecek. hatta her birinin emrine kırk huri verilecek. huriler şöyle güzel, böyle hoş olacak. şarap içenlerinse içtikleri her şişe kıl köprüden geçerken boyunlarına asılacak!"...
"sarap içenler öbür tarafta her türlü cezayi görecek. şarap içmeyenler ise her türlü sefayi sürecek. hatta her birinin emrine kırk huri verilecek. huriler şöyle güzel, böyle hoş olacak. şarap içenlerinse içtikleri her şişe kıl köprüden geçerken boyunlarına asılacak!"...
Zina Aleti
bektaşi camiye gider , namaz başlar rukuye eğildiği an koltuğunun altında ki şarap şişesi düşer,hızlıca alır geri koyar yerine , namaz biter yanında ki çıkışır -' bire melun camiye şarap şişesi ile girmeye utanmıyormusun?' bekdaşi yanıt verir - ; sen zina aleti ile giriyorsun oluyorda ben şarap şişesi ile girincemi olmuyor?'...
bektaşi'yi paltosunun cebinde şarap şişesi taşırken farkedip kadıya götürürler, kadı bektaşi'ye neden içtiğini sorar. bektaşi:
-efendim ben sarhoş değilim, beni içkiden cezalandıramazsınız.
-ama suç aleti üzerinden çıktı.
-o zaman beni zinadan da cezalandırın
-neden?
-onun suç aleti de üzerimde...
-efendim ben sarhoş değilim, beni içkiden cezalandıramazsınız.
-ama suç aleti üzerinden çıktı.
-o zaman beni zinadan da cezalandırın
-neden?
-onun suç aleti de üzerimde...
bektaşi ata binecek ama boyu kısa olduğu için sıçramaları sonuç vermiyor. “ya ali!..” der, sıçrar. bir sonuç alamaz. “ya hasan!..” der bu kez. ama sonuç değişmez. son umudu hüseyin’dedir. “ya hüseyin!..” diyerek yeniden sıçrar. bu kez de aşıp öte yandan düşer. yerden kalkarken kendi kendine söylenir; “hey kurban olduklarım!.. teker teker çağırdım, gelmediniz. sonunda acıyıp hep birlikte yüklendiniz!..”...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder